dfgdfg

Gönderen C. Cengiz Çevik , 16 Nisan 2010 Cuma 12:43

hatalı argümantasyon örneklerinden hareketle farazî olarak belirlenebilir, nitekim ilgili şeyde olan da bu. 

i. evrenin sonsuz olduğunun söylenmesiyle "hala bir yerlerde ilerliyor" olması arasında bir bağ yoktur, bu yüzden "o halde" ile "...demektir" bağıntı ifadelerinin kullanılması ve bu bağıntıdan "e bu da doğal olarak ikisinin arasında (hareketli dahi olsa) bir sınır var demektir" çıkarımına varılmış olması ya yanlıştır, ya eksiktir. zira evrenin sonsuz olduğunun söylenmesiyle hareketli ya da hareketsiz olduğu kabul edilmiş olmuyor. argümantasyon kendi içinde tutarsız. yok, böyle bir iddia varsa, o vakit bu iddianın içeriğine ilişkin bilgi verilmediğinden ötürü aktarımın bu hali eksik demektir. yani bu argümantasyon ya hatalıdır ya eksik.

ii. bir an için evrenin sonsuz olduğunu kabul edersek, yine aynı sebepten ötürü onun aynı zamanda hareketli olduğunu düşünemeyiz, çünkü buradaki "sonsuz"dan kasıt, insan algısına sığsın ya da sığmasın, içeriği anlaşılabilsin ya da anlaşılamasın, onun dışında hiçbir şey yoktur. çünkü son'un yokluğu yani sonsuzluk, kendi içinde bitmezlik anlamını taşır. söz konusu son'dan muaf olan şey de her şeyin içine dahil olduğu evren ise, bu durumda evrenin sonsuzluğu dışında hiçbir şey yok demektir, bu yüzden evrenin sonsuz olması durumunda, hareket edebileceği bir space yani evrenin dışında bir hareket alanı mümkün olamaz. evren sonsuzsa bu her şeyi kaplayarak bitimsiz olduğu anlamına gelir, bu yüzden evrenin dışındaki hareket alanı da evrene dahil olmak ve söz konusu varsayıma göre o da evrenin sonsuzluğunun bir parçası olmak zorundadır. bu durumda evren "hatalı bir şekilde" kendisi dışında olduğu düşünülen alanı da kapsar. bu yüzden söz konusu entirideki "ikisinin arasında (hareketli dahi olsa) bir sınır var demektir" çıkarımı yanlıştır, çünkü bir şeyi oluşturan parçalardan biriyle o şeyin kendisi arasında bir sınır olamaz. örneğin bir insanın eliyle, kendisi arasında bir sınır yoktur, ayrılığın da sevdaya dahil olması gibi, el de insanın kendisine dahildir.

iii. yine aynı entirideki şu ifadeye bakalım: "iç çapı 10 km, bildiğiniz çapı 1000 km olan halka şeklinde bir tünel varsayalım. bu zımpırtı uzay boşluğunda, iç duvarı yer çekimli ve sürtünme = sıfır olsun. bunun içine enerjisi tükenmeyen (bilemedin güneş enerjisi ile çalışan), parçaları eskimeyen ve tünelin çekim kuvvetini kullanmak suretiyle zeminden 1m yükseklikte süzülerek hareket eden bir araç yerleştirelim ve hareket ettirelim. bu da bir sonsuzluk değil midir?" 

bu ifadede de hatalı bir argümantasyon söz konusudur. gâvurların misunderstanding the nature of statistics yani innumeration dediği "istatistiğin doğasını yanlış anlama" anlamındaki hatalı argümantasyon tipi bu ifadeyi esir almış, zira evren fikri, günümüze değin farklı çağlarda farklı şekillerde tanımlanmışsa da, en nihayetinde bugün birbirinden bağımsız olup olmadığı bilinmeyen ancak birbirine etkilerinin iç-yüzü tam bilinememekle birlikte en azından içinde bulunduğumuz güneş sisteminin diğer sistemler üzerindeki etkisinin olamayabileceği yüksek ihtimaldir. sistemler arasında birbirini etkileme olayının kendisi bile insan bilgisinin kapsama alanı dışındayken, güneş enerjisiyle çalışan "enerjisi tükenmez" bir araç yapılabilmesi, güneş sisteminin içinde mümkün değildir. çünkü bu sistemde her şeyin bir sınırı vardır, güneş enerjisinin de bir sınırı vardır ve güneş'in etki ettiği alanda "enerjisi tükenmeyen" bir araç yapılabilmesi mümkün değildir. ayrıca "parçaları eskimeyen... araç" ifadesi de muğlâktadır, zira herhangi bir aracın <önceki niteliğine binaen> sonsuz enerjiyle çalışıp, bu sonsuz sürede hiç eskimeyen parçalara sahip olabileceği düşünülemez, bunun için sonsuz sürede "eskimeme" kavramının içinin doldurulması gerekir. eskimekten ya da eskimemekten kasıt nedir? bu belirlenemez. o halde muğlâk içeriğiyle bir analojiden asıl konuya ilişkin sağlıklı bir netice çıkması mümkün müdür? 

güneş enerjisinin sonsuz olduğunu düşündüren nedir ki, onun sayesinde sonsuz enerjiyle çalışabilen bir araç yapılabilsin. dahası bu araç "hiç eskimeyen" parçalardan oluşsun. dahanın da dahası bu araç insan eliyle "sonsuz sürede" hareket etmek üzere ittirilebilsin. bu argümantasyonun da çöktüğü açıktır.

iv. "bu durumda sonsuzluğumuz yine başka bir şey'in içinde olmakla beraber, sınırları genişlememektedir, sabittir ve fakat sonsuzdur." denmiş. bir kere burada "sonsuz" teriminin doğasına ilişkin bilgi eksikliği var. sonsuz, kendinde sonsuz değildir. sonsuz, "belli ölçülerde sona sahip olmaması" anlamındadır. bahsedilen örnekte de ölçü "hareketin sonsuz sürecede ilerleyeceği" kanaatine dayanır. oysa bunu yukarıda, a) içerindeki neden-sonuç bağıntısının sorunlu olmasından, b) içeriğindeki analojinin muğlâklık içermesinden hareketle çürütmüştük. bir an için bu çürüttüğümüz argümantasyonu temize çıkaralım, doğruya vardı kabul edelim. bu durumda "sonsuzluğumuz" diyebileceğimiz türden bir sonsuzluk örneğiyle mi karşılaşmış oluruz, söz konusu argümantasyondan hareketle? bir şeyin sonsuz enerjiyle belli noktada hareket ediyor olması, onu kendi başına "sonsuz" kılmaz. sadece söyleyebileceğimiz şu olur: "feşmekan araç, sonsuz enerjiyle, sonsuz kudretle rotasında hareket ediyor." bu hareketliliği onu sonsuz kılmaz, onun rotasındaki hareketi sonsuz olabilir. 

oysa biz bu analojiden hareketle evreninde aynı şekilde bir boşlukta hareket ettiğini düşünemeyeceğimiz gibi, "evrenin sonsuzluğu" fikrinden kastımız da onun belli rotada "söz konusu araç gibi" sonsuz sürede hareket ediyor olması değildir. evrenin sonsuzluğu, onu oluşturan bütün parçaların, sonsuz sürede var olduğu esasına dayanır. yani ölçümüz "bir rotada sonsuz hareket" olsaydı, söz konusu analojiyi yine makul bulmaz ama hoş karşılayabilirdik, oysa evrenin sonsuzluğu ile araç örneğindeki sonsuzluk aktarımı arasında "ölçü" müşterek değildir. 

bu durumda "sonsuzluğumuz" kendi ölçüsünde sadece hareket noktasında "sonsuz" olabilir. oysa biz bunu yukarıda çürütmüştük.

v. yine denmiş ki "nihayetinde sonsuzluk dediğimizde, sonsuzluğun sınırları dediğimizde aklımıza ilk gelen şey evren olsa dahi, biraz daha düşünüp, sonsuzluğun aslında ne kadar küçük bir büyük olduğunu ve sınırlarını avucumuzun içinde aramamız gerektiğini bilelim."

buradaki sıkıntı ise bir önceki sıkıntıya dayanıyor yani sonsuz'un doğasını bilmemeye. sonsuz, kavramsal açıdan bir "ölçü"ye göre bir şeyin bitimsizliğidir. evrenin sonsuz olduğunun düşünülmesi de zaten onun "kapsayıcı"lığının ve "sürekliliği"nin ölçü kabul edilmiş olmasıdır. evrenin bu ölçüye göre bir sonunun olmadığı düşünülür . oysa "avcumuzun içinde... (aramamız gereken sonsuz)" kavramından bahsedersek, gâvurların argument by poetic language dediği şiirsel bir dille kullanılan hatalı argümantasyon örneğine varırız. zira avcumuzun sonsuzluk ölçüsünün belirlenmesi gerek, çünkü bir şeyin sonsuz olabilmesi için bir ölçüye göre sonunun olmaması gerek. oysa biz "şiirsel" dahi olsa, herhangi bir şeyin sonsuzluğunun "küçük bir büyük" olduğunu dile getiremeyiz. avuç gibi herhangi bir şey için sonsuzluk ölçüsünün belirlenip belirlenemeyeceği bile belirsizdir.

vi. "sonsuz herşeydir" ifadesi ise yukarıdaki "evrenin dışında bir hareket alanı" olduğu ve yine evrenin hareket ettiği kabulüyle çatışır. zira hem her şey sonsuz olup hem de o her şey evrene dahilse, o vakit, evren hareket etmiyor ve onun dışında hiçbir hareket alanı yok demektir . bir şey hem her şeyi sonsuz ölçüde kapsayıp, hem de kendisi dışında bir yerde dolanamaz. ayrıca sonsuz her şeyse, iddia sahibinin dediğinin aksine "küçük bir büyük" de olamaz, zira her şeyin sonsuza uzandığı noktada küçüklük ve büyüklük ölçüleri göreceliğini yitirir. çünkü "her şey" algısının birer parçası olmakla birlikte, bütün olarak "her şeyi kapsayan" evrenin mukayese kabul etmez organları olur. mukayesesiz küçüklük ve büyüklük de olmaz, bir şey başka bir şeye göre küçük ya da büyüktür.

entiride başka hatalı argümantasyon örnekleri de var, terminolojideki karşılıklarını vereyim yeter. bunu aşağıda vereceğim. ancak bu entiride niye uğraştım, onu açıklayayım. sağlam bir felsefe ve onun kapsamında mantık ile epistemoloji tezgahından geçmediğinizde, istediğiniz kadar fizik okuyun, kimya okuyun, biyoloji okuyun, matematik okuyun, istatistik okuyun, ne okursanız okuyun. nosyonların cahili olduğunuz sürece nedenlerinizle sonuçlarınız hep sıkıntılı bir ilişki içinde olacak. belki karşınıza hiçbir zaman sizi kritik eden birileri çıkmayacak, öyle ya, bu ülkede kritik geleneği yok, ana avrat sövülmüş gibi reaksiyon alındığından kimse kritik etmiyor edemiyor, siz de edilmezsiniz olur biter. belki siz de bundan rahatsızlık duymazsınız, öyle ya örneğin sonsuzluk nosyonunun içerdiği manayı bilmeyip, onu yanlış kullanan biri, bilmediğini bilmediği için, bildiğini sandığı kadarıyla mutlu olabilir. 

empiricus'un dediği gibi "bilge, aklı işlediği sürece kendine hâkim olamaz veyahut öyle olsa bile, yaşayan en mutsuz insan olur, çünkü o bir kötü değildir ama içindeki kötülükleri bilinçli bir şekilde bastırdığı için, o bunun farkında olduğu için, yaptığı kötülüklerin farkında olmayan bir kötüden daha ıstırap çeker" siz de bilmediğinizi biliyormuş gibi sandığınız sürece mutlu olabilir, ıstırap duymayabilirsiniz. ama unutmayın ki, nosyonlar ağırdır ve iyi bir tedrisatı gerektirir, bu da ıstırapların en hası anlamına geliyor. felsefe-bilim uğraşa dayalı ıstırap sahasıdır, bu yüzden, biraz bastırmayı ve yeri geldiğinde susmayı bilmek gerek.

son olarak şu hatalı argümantasyon örneklerine bakalım:

false cause (hatalı neden), non sequitur (sonuç nedeni takip etmiyor, sıkıntılı bağıntı), confusing correlation and causation (korelasyonun ve temellendirmenin reddi), reifying (kabulleniş, var olmayan bir şeyi varmış gibi kabul etme), changing the subject (konuyu değiştirme-saptırma), argument by fast talking (hızlı konuşmaya dayalı argüman, böylece okuyucu düşünme fırsatını bulamıyor, sonsuzluk, hareket, sınır falan derken...), argument by laziness (tembellikten kaynaklanan argüman, konu iyi araştırılmamış), reductio ad absurdum (saçmalığa varan argümantasyon, bağıntıdaki sıkıntı aslî nedendir), argument by half truth veya suppressed evidence (örnekten hareketle: evrenin sonsuz olduğu doğru olsa bile, devamı alâkasız, o halde "yarım doğru"dan tam doğru çıkarılamaz).